Aşırı Sağın Yükselişi Avrupa'da Müslümanların Hayatını Zorlaştırıyor
MEHMET KARA - Genel değerlendirme
Avrupa ülkelerinde aşırı sağ partilerin yükselişiyle birlikte Müslüman karşıtlığı vakalarında belirgin bir artış yaşanıyor. Uzmanlar, bu eğilimin hem toplumsal barışı hem de demokratik değerleri zedelediğini; ayrıca Müslümanların gündelik yaşamını, güvenli yaşam hakkını ve iş hayatındaki fırsat eşitliğini olumsuz etkilediğini vurguluyor.
Milyonlarca Müslümanın yaşadığı birçok Avrupa ülkesinde son yıllarda dini simgelere, ibadet mekanlarına ve bireylere yönelik saldırılar artarken, bu olaylar Müslüman karşıtlığının bireysel vakaların ötesinde sistematik bir sorun haline geldiğini gösteriyor.
Bu vakalar aynı zamanda siyaset kurumlarının giderek daha fazla kutuplaştırıcı söylemlerle şekillendiğine işaret ediyor; toplumsal uzlaşı ve demokratik işleyiş bu süreçten olumsuz etkileniyor.
Müslümanlar "mağdur" olduğu halde "sorumlu" olarak gösteriliyor
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Din Sosyolojisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu, Avrupa'da artan Müslüman karşıtlığının çok boyutlu nedenleri olduğunu belirterek AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Çapcıoğlu, Avrupa genelinde 2000'li yıllarda artan İslamofobinin siyasi, hukuki, tarihsel ve toplumsal birçok nedeni olduğunu söyledi ve şunları kaydetti: "İslamofobi deyince akla Avrupa ülkeleri geliyor. Bu ülkelerde de Fransa başı çekiyor. Fransa malum laikliğin beşiği ve dünyaya bu anlayışı transfer eden bir ülke. Fransa özelinde bu anlayışı tek bir sebebe bağlamak mümkün değil. Fransa'da hukuki zeminin var ama ayrılıkçılıkla mücadele gibi bir takım yasalar İslam'ı potansiyel bir risk faktörü, bir tehdit olarak gündeme getiriyor."
Çapcıoğlu, İslam'la ilgili gündemlerin medyada bilinçli şekilde yaygınlaştırıldığını, bunun da hoşgörüsüzlüğü ve ayrımcılığı tetiklediğini belirtti. Ayrıca şu tespiti yaptı: "Müslümanlar hep terör yanlısı, geri kalmış, radikalize olmuş gruplar şeklinde servis ediliyor. Gündemde bu şekilde yer alarak hoşgörüsüzlüğü, ayrımcılığı ve düşmanca tutumları tetikliyor. Diğer taraftan kültürel kimlik boyutu ve ulusal bütünlük kaygıları da var. Örneğin Fransa'da göçmenlerin çoğunun Müslüman olması, onların da benzer etiketlerle damgalanmasını maalesef beraberinde getiriyor. Fransa'nın geleneksel değerleriyle bu yeni gelenlerin, göçmenlerin değerleri arasında bir çatışma olduğu sürekli, sıkça medyada işlenen bir konu."
Prof. Dr. Çapcıoğlu ayrıca Müslüman karşıtlığının siyasi ve aşırı sağ fikirler tarafından araçsallaştırıldığını ve ekonomik sebeplerle bu grupların günah keçisi ilan edildiğini vurguladı: "Ekonomik ve sosyal eşitsizlik boyutu da var. Dünya krizi geride kalmış olsa da bu Müslümanlarla ilişkilendiriliyor. Bir günah keçisi arayışına gidiliyor. En kolay buldukları da Müslümanlar oluyor. Müslümanlar yoksullukla, işsizlikle, birtakım altyapısal sorunlarla, kültürel sorunlarla, temsil sorunlarıyla burada da gündeme getiriliyor ve böyle bir algı gittikçe daha güçlü bir şekilde servis ediliyor. Mağdur Müslümanlar olduğu halde, masum Müslümanlar olduğu halde sorumlu bir şekilde Müslümanlar olarak algılanıyor."
"Müslümanlar Avrupa'ya yabancı olarak bakmamalı"
Çapcıoğlu, aşırı sağ ve marjinal grupların yaydığı fikirlerin toplum genelinde yabancı ve Müslüman düşmanlığını yükselttiğini belirterek şu uyarıda bulundu: "Bu fikirlerle birlikte yabancı düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı vakaları art arda geliyor. Bunun duygusal ve psikolojik etkileri var. Müslümanlar üzerinde suçlu bir kimlik oluşturulmaya çalışılıyor. Bu yargılamalar neticesinde stres bozukluğu, travma, yalnızlaşma ve yabancılaşma özellikle yeni nesilde artıyor. Bir taraftan öfke yükseliyor, bir taraftan sosyal ve kültürel dışlanma aidiyet sorunlarını, aynı zamanda iş bulma problemlerini beraberinde getiriyor."
Güvenlikçi yaklaşımların özgürlükçü politikaların önüne geçtiğini ve bunun toplumsal bütünleşmeye zarar verdiğini ifade eden Çapcıoğlu, bu duruma ilişkin şunları aktardı: "Aynı zamanda ekonomik kayıplar burada yine bir genel sebep olarak hep söyleniyor, ifade ediliyor. Müslümanlar hukuka ve demokrasiye yönelik bir tehdit olarak algılanıyor. Bu durum o ülkelerde sosyal anlamda huzurun sağlanması, ekonomik gelişmişliğin, sosyokültürel entegrasyonun, bütünleşmenin, toplumsal anlamda birliğin sağlanmasında da ciddi bir kayba neden oluyor."
Son olarak Çapcıoğlu, Müslümanların Avrupa'daki konumuna dair şu çağrıyı yaptı: "Müslümanlar artık Avrupa'ya yabancı olarak bakmamalı. Orası bugün Müslümanların belli bir sayıya ulaştığı bir coğrafya. Ev sahibi ülke vatandaşı gibi hissetmeleri en doğal ve aslında tercihe şayan olanı. Ancak bu tür politikalar, bir türlü kendilerini o coğrafyaya ait hissedememelerini beraberinde getiriyor. Bir Müslüman kimliği oluşturmalıyız. Buna odaklanmalı. Ben bunun yeni nesilde bir ölçüde başarılabildiğini ya da başarılabileceğini düşünüyorum doğrusu."