Karen Attiah, Charlie Kirk paylaşımları nedeniyle Washington Post'tan kovuldu
Washington Post yazarı Karen Attiah, Cumhuriyetçi aktivist Charlie Kirk'ün öldürülmesinin ardından yaptığı paylaşımlar nedeniyle gazeteden kovulduğunu açıkladı.
Attiah'ın açıklaması
Attiah, kendi blog sayfasında yayımladığı açıklamada başlığı 'Washington Post beni kovdu ancak susturulmayacağım' olan metinde gazeteden çıkarıldığını duyurdu.
Geçen hafta Kirk'e yönelik saldırının ardından ülkedeki silahlı şiddet olaylarına tepkisini dile getirdiğini ve silah kısıtlamaları talep eden paylaşımlar yaptığını hatırlatan Attiah, 'Bir köşe yazarı olarak sesimi özgürlük ve demokrasiyi savunmak, iktidara meydan okumak, dürüstlük ve inançla kültür ve siyaset üzerine düşünmek için kullandım. Şimdi işimi yaptığım için susturulan benim.' ifadelerini kullandı.
Attiah, paylaşımlarının sadece Kirk’e değil ülke genelindeki tüm silahlı şiddet olaylarına yönelik olduğunu belirtti ve Kirk'e doğrudan atıf yapan tek paylaşımının Kirk'ün ülkenin önde gelen siyahi kadınlarını 'beyinsiz' olarak nitelendirdiği paylaşımına tepki olduğunu savundu. Attiah ayrıca Washington Post'un kendisini 'tek bir kelime etmeden' kovduğunu ifade etti.
Charlie Kirk'ün öldürülmesi
ABD Başkanı Trump'a verdiği güçlü destekle bilinen aktivist ve sosyal medya fenomeni Charlie Kirk, 10 Eylül'de Utah Valley Üniversitesinde katıldığı etkinlikte uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmişti.
Gençler arasında oldukça popüler olan Kirk, muhafazakar fikirleri yaymak amacıyla kurduğu 'Turning Point USA' adlı kar amacı gütmeyen kuruluşla tanınıyordu. Sosyal medyada milyonlarca takipçisi olan Kirk, özellikle Trump'a verdiği destek ve İsrail yanlısı duruşuyla biliniyordu.
Olayın ardından konuşan Trump, Charlie Kirk'ü 'büyük ve hatta efsane' bir isim olarak nitelendirmiş ve 'Charlie, seni seviyoruz.' demişti.
Saldırıyla ilgili cinayet şüphelisi Tyler Robinson, ailesinin ihbar etmesi üzerine gözaltına alınmış; Robinson, aralarında ağır cinayetin de bulunduğu 3 suçlamayla tutuklanmıştı.
Kirk'in ölümünün, ABD'de hükümet ve siyasetteki hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi üst düzey isimlerin güvenliği konusunda endişeleri artırdığı iddia ediliyor.