Trump'ın Ateşkes Planı ve Gazze'nin Geleceği: Hamas Neden Kabul Etti?

İRAM Başkanı Serhan Afacan, Hamas’ın Trump’ın ateşkes planına verdiği yanıtı, motivasyonlarını ve sürecin taşıdığı riskleri analiz etti.

Yayın Tarihi: 05.10.2025 11:07
Güncelleme Tarihi: 05.10.2025 11:07

Trump'ın Ateşkes Planı ve Gazze'nin Geleceği: Hamas Neden Kabul Etti?

Trump'ın Ateşkes Planı ve Gazze'nin Geleceği: Hamas Neden Kabul Etti?

İRAM Başkanı Doç. Dr. Serhan Afacan, Hamas’ın ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze ateşkes planına verdiği yanıtı ve bu kararın arka planındaki dinamikleri değerlendirdi.

Olayın özeti

Hamas, 3 Ekim 2025 Cuma günü geç saatlerde Donald Trump’ın Gazze planını kabul ettiğini açıkladı. Hareketin açıklamasında "Gazze Şeridi'ndeki soykırımın sona erdirilmesi, esir takasının yapılması, yardımların derhal ulaştırılması, bölgenin işgalinin ve Filistin halkının buradan göç ettirilmesinin reddedilmesi çağrılarının" takdirle karşılandığı belirtildi.

Açıklamada ayrıca Gazze yönetiminin "Filistin ulusal mutabakatına dayalı, Arap ve İslam desteğine sahip Filistinli bağımsızlardan (teknokratlardan) oluşan bir kurula devredilmesine" onay verildiği ifade edildi.

Donald Trump bu yanıtı sosyal medya hesabında, Hamas’ın ifadesini alıntılayarak paylaştı; Başkan Yardımcısı James David Vance da "Başkanımız ve tüm ekibimizle gurur duyuyoruz. Barış için dua edin!" notuyla mesajı destekledi. Trump, süreci destekleyen ülkelere teşekkür ettiği bir dakikalık videoda "Herkes adil muamele görecek" dedi ve İsrail için "İsrail, rehineleri güvenli ve hızlı bir şekilde kurtarabilmemiz için Gazze’ye yönelik bombalamayı derhal durdurmalı" çağrısında bulundu.

Sonuç olarak, 4 Ekim Cumartesi günü öğleden önce İsrail’in Gazze’deki saldırılarını "askıya aldığı" açıklandı. Ancak İsrail içindeki bazı çevrelerin durumdan memnun olmadığı ve Trump'ın eleştirildiği görüldü.

Hamas neden müzakereye "evet" dedi?

Analizde öne çıkan ilk neden, Hamas’ın ateşkesi reddetmesi halinde Gazze’de tekrar bir ateşkes fırsatının uzun süre gelmeyebileceğini bilmesiydi. Bölgede katliamın ve kıtlığın tahammül sınırlarını aşması, böyle bir fırsatın kaçırılmasının hareket için olumsuz sonuçlar doğuracağına işaret ediyordu.

İkinci olarak, Hamas’ın ABD ile doğrudan veya dolaylı müzakere kapısını kapatmasının taktiksel olarak dezavantaj yaratacağı vurgulanıyor. Trump döneminde sürecin selefi Joe Biden’a kıyasla daha şeffaf yürütülmesi ve çatışmayı süratle durdurma önceliği, Hamas için diyaloğa açık kalmayı mantıklı kıldı.

Üçüncü etken ise bölge ülkelerinin müzakereden yana duruşu oldu. Türkiye, Mısır, Katar ve Ürdün gibi ülkeler Hamas’ın görüşmelere zemin hazırlamasını ve akan kanı durdurmasını olumlu adım olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 4 Ekim’de Hamas’ın yanıtını memnuniyetle karşıladıklarını belirtti ve bunun "bölgede kalıcı barış için bir fırsat penceresi araladığı" değerlendirmesinde bulundu.

Ayrıca, Trump’ın 29 Eylül 2025’te açıkladığı planın ayrıntılarına ilişkin olarak bölge ülkelerinin ilk başta ilkesel pozisyonlarla yetindiği; ancak ortak açıklamalarda "tüm tarafların güvenliğini garanti altına alan bir güvenlik mekanizması" ve iki devletli çözüm temelinde "adil bir barış" vurgusunun yer aldığı hatırlatıldı.

Hamas'ın hesabı ne?

Hamas açısından Trump’ın planı tamamen olumsuz değildi. Hareketin esir takasını bir pazarlık aracı olarak gördüğü ve esirleri kalıcı ateşkes koşulları oluştuğunda serbest bırakmayı tarttığı zaten biliniyordu. Temel koşul ise İsrail saldırılarının tekrar başlamamak üzere sona ermesiydi.

Gazze yönetimini devralacak teknokrat hükümete ilişkin olarak da Hamas, Şubat 2025 ve sonraki aylarda belirli koşullar çerçevesinde böyle bir devrin mümkün olabileceğini belirtmişti. 3 Ekim’deki yanıtta da bu tutarlı yaklaşım korunmuş oldu.

Hamas’ın açıklamasında öne çıkan bir başka husus ise şuydu: "Bu bağlamda hareket, söz konusu anlaşmanın ayrıntılarını görüşmek üzere arabulucular vasıtasıyla derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğunu vurgulamaktadır." Hamas’a göre bu görüşmeler, Filistin’in ulusal duruşuna ve ilgili uluslararası yasa ve kararlara dayanmalıdır. Bu da konuların kapsamlı bir Filistin ulusal çerçevesi içinde ele alınacağı ve Hamas’ın sürece katkıda bulunacağı anlamına geliyor.

Dolayısıyla, bu aşamadan itibaren Hamas'ın farklı bir formatta da olsa Filistin davası konusunda daha etkili olabileceği bir zeminin oluşabileceği, sürecin ilerleyişinin ise hem Hamas’ın hem de Ramallah yönetiminin atacağı adımlara bağlı olduğu vurgulandı.

Süreçteki öncelik ve riskler

Analizde kritik önemdeki husus şu şekilde özetleniyor: Gazze'de ateşkes ivedilikle sağlandıktan sonra planda öngörülen diğer aşamaların pürüzsüz ilerlemeyeceği ve İsrail’in yeniden saldırılarına başlamasını engellemenin öncelikli hedef olduğu. Bu engellemeyi sağlamak için bölge devletlerinin kendi aralarındaki koordinasyonunun ve ABD ile temaslarının belirleyici olacağı belirtiliyor. Hamas’ın müzakereye açık olduğunu göstermesi, bu temasların mümkün hale gelmesini sağladı.

Son olarak, Hamas’ın 7 Ekim ve sonrasındaki hedefinin Gazze’yi ve Filistin davasını yeniden bölgeselleştirmek olduğu; bunun sadece askeri yöntemlerle değil diplomasiyle de takip edildiği ifade ediliyor. Hamas, plana peşinen evet demeden müzakereye hazır olduğunu ilan ederek önemli bir diplomatik manevra yaptı ve bu adımın arkasındaki temel nedenin de bu olduğu vurgulanıyor.

Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.