AB ve ABD'deki Kısıtlayıcı Göç Politikaları Artıyor
ABD ve Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere Batılı ülkelerde göç politikaları, artan göçmen karşıtlığı ve aşırı sağın etkisiyle giderek daha kısıtlayıcı hale geliyor. Bu durum, uluslararası ilişkilerde siyasi çekişmelere yol açıyor.
Trump'ın Sert Göçmen Politikasının Etkileri
ABD'de "düzensiz göçmenleri geri gönderme" vaatleriyle göreve başlayan Donald Trump yönetimi, bu hedefi gerçekleştirmek için birçok yeni düzenleme hayata geçirdi. Trump, sığınmacı ve göçmenlere yönelik daha "katı ve sert" politikalar uygulamaya başladı. Kongre'deki konuşmasında düzensiz göçmenleri "suçlu" olarak nitelendirirken, güney sınırına asker göndereceğini de duyurdu.
AB'de Yeni Göç ve İltica Anlaşması
Atlantik'in öte yakasındaki AB, düzensiz göçle mücadele için yeni Göç ve İltica Anlaşması'nı tartışıyor. Bu anlaşma, sınır güvenliğini ve hızlandırılmış sınır dışı etmeleri hedefliyor. Ancak, bazı üye ülkeler anlaşmayı oylamadan önce eleştirilerini dile getiriyor.
Polonya'nın Anlaşmaya Karşı Duruşu
AB'nin dönem başkanlığını üstlenen Polonya, yeni anlaşmayı uygulamayı reddetti. Başbakan Donald Tusk, Polonya'nın çok sayıda Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yaptığını belirterek ek yerleştirme kotalarına tabi tutulmamaları gerektiğini savundu. Tusk, anlaşmanın Polonya'ya ek yükümlülükler getireceğini vurguladı.
Diğer Üye Ülkelerin Tepkileri
Yeni Göç ve İltica Anlaşması, sadece Polonya'da değil, Macaristan, Çekya ve Slovakya gibi ülkelerde de eleştiriliyor. Macaristan Başbakanı Viktor Orban, anlaşmayı ulusal egemenliğe tehdit olarak değerlendiriyor.
Birleşik Göç Politikaları ve Eleştiriler
Üç yıl süren müzakerelerin ardından 2024'te hayata geçmesi beklenen anlaşma, AB'nin dış sınırlarının güvence altına alınmasını, ortak bir iltica sistemi kurulmasını ve sığınmacıların kontrolsüz gelişlerini yönetmeyi amaçlıyor. Ancak, üye ülkelerin değişken tutumları, anlaşmanın uygulanabilirliği konusunda belirsizlik yaratıyor.
Demokrasi Açığı Sorunları
Sussex Üniversitesi'nden Profesör Dr. Aleks Szczerbiak, bu durumun AB’nin "demokrasi açığı" sorununu ortaya çıkardığını vurguluyor. Başka birilerinin göç politikalarını belirlemesi, halk arasında kaygılara yol açıyor. Bu da, daha etkili bir AB yapısının oluşturulması gerekliliğini gündeme getiriyor.
Sonuç Olarak
AB ve ABD'de artan göçmen karşıtlığı, uluslararası ilişkilerde ciddi gerginlikler yaratmaya devam ediyor. Bu durum, göç politikalarının nasıl şekilleneceği ve üye ülkelerin bu politikalara nasıl yanıt vereceği konusunda önemli bir belirsizlik taşıyor.