DOLAR
42,56 0%
EURO
49,62 0%
ALTIN
5.748,78 0%
BITCOIN
3.874.598,5 0%

Camp David'den 7 Ekim'e: İsrail'in İşgal Politikaları

Camp David Anlaşması'nın Filistin'i bölgesel olarak yalnızlaştırıp İsrail'in işgal ve baskı politikalarını güçlendirdiğini ve normalleşme süreçlerinin sonuçlarını analiz ediyor.

Yayın Tarihi: 17.09.2025 11:45
Güncelleme Tarihi: 17.09.2025 11:45

Camp David'den 7 Ekim'e: İsrail'in İşgal Politikaları

Camp David'in Mirası: 47 Yılın Bölgesel Etkisi

Camp David Anlaşması, Mısır ve İsrail arasında ABD arabuluculuğuyla 47 yıl önce imzalandı. İmzalandığı dönemde her iki taraf için bazı ulusal kazanımlar doğursa da, anlaşmanın ortaya çıkardığı statüko Filistin davasının bölgesel destek zeminini aşındırdı. Sonuç olarak İsrail'in Filistin'deki baskı ve işgal politikalarının önü açıldı; Mısır ise Filistin lehine bölgesel bir aktör olarak devre dışı kaldı.

Arap dünyasında ayrışma

Anlaşmanın hemen ardından Arap dünyasında ciddi bir kopuş yaşandı. Hemen hemen bütün Arap ülkeleri Kahire'ye tepki gösterdi ve Mısır, kurucularından olduğu Arap Birliği'nden ihraç edildi. Birliğin merkezi Kahire'den Tunus'a taşındı; bu durum Mısır'ın Arap kamuoyundaki itibarına ağır darbe vurdu. Anlaşmadan üç yıl sonra Cumhurbaşkanı Enver Sedat'ın suikastla öldürülmesi, Camp David'e yönelik kamuoyu tepkisinin bir yansıması olarak değerlendirildi.

Yerine geçen Hüsnü Mübarek'in Kahire'nin bölgesel nüfuzunu yeniden tesis etmesi yıllar aldı; Mısır'ın Arap Birliği üyeliğine dönüşü 1989'u, birliğin merkezinin yeniden Kahire'ye taşınması ise 1990'ı buldu. Ancak bu süreç, Filistin meselesinde birleşik bir Arap cephesinin oluşmasını zorlaştırdı.

İşgal politikalarının tırmanması

Mısır'ın gerileyen bölgesel rolü ve Filistinlilerin görece yalnız kalması, İsrail'in işgal ve baskı politikalarını sürekli yoğunlaştırmasına zemin hazırladı. 1987-1993 yılları arasındaki Birinci İntifada döneminde İsrail güçlerinin ev yıkma, topraklara el koyma ve orantısız güç kullanımı gibi uygulamaları öne çıktı; binlerce Filistinli hayatını kaybetti. Bu dönemde Arap ülkelerinin tepkileri sınırlı kaldı ve Filistinliler hem siyasi hem de askeri destek bulmakta zorlandı.

Ürdün, Birinci İntifada'dan bir yıl sonra İsrail ile barış anlaşması imzalayan ikinci Arap ülkesi oldu; bu adım da Arap dayanışmasını zayıflatan bir gelişme olarak kaydedildi.

İşgal politikaları sonraki yıllarda tırmandı ve buna tepki olarak 2000-2008 arasında İkinci İntifada yaşandı. Bu dönemde İsrail'in binlerce Filistinliyi öldürmesi, Batı Şeria altyapısını tahrip etmesi, yüzlerce kilometrelik duvar inşası ve illegal yerleşimleri artırması, Filistin topraklarının fiili kontrolünü derinleştirdi. Özellikle Gazze'de 2006'da Hamas'ın yönetime gelmesinin ardından Tel-Aviv, şiddeti kademeli olarak artırdı; 2008, 2012, 2014, 2018, 2021 ve 2022 yıllarında Gazze'ye yönelik saldırılarda binlerce Filistinli yaşamını yitirdi.

Filistin'in artan yalnızlığı

Camp David ile başlayan normalleşme dalgası, Ürdün'ün ardından son yıllarda Körfez ülkeleriyle de devam etti. Donald Trump döneminde hayata geçirilen Abraham Anlaşmaları (2020) ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn, 1994'ten bu yana İsrail'i tanıyan ilk Arap ülkeleri oldu; bunu Sudan ve Fas izledi. Bu adımlar, birçok Arap yönetiminin Filistin davasını dış politika önceliklerinde geri plana attığını gösterdi.

Normalleşme süreci sürerken İsrail işgalini yoğunlaştırmaya devam etti. Son dönemde süreç, 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze'de yürütülen ve uluslararası mahkemeler, insan hakları kuruluşları, akademisyenler ve medya kuruluşlarınca 'soykırım' olarak tanımlanan operasyonlarla yeni bir boyuta ulaştı. Arap kamuoyunda zaman zaman gösteriler yapılsa da bu tepkiler kalıcı ve caydırıcı politikalara dönüşemedi; birçok yönetim protestoları tehdit olarak görürken, bazıları ise İsrail ile imzaladıkları anlaşmalar ve ABD ile ilişkiler nedeniyle sınırlı tepkiyle yetindi.

Sonuç: Stratejik hata mı, kazanım mı?

1978'de başlayan normalleşme süreci ve Camp David'in yarattığı dönüşüm, günümüze dek uzanan etkiler bıraktı. Mısır, 1948'den sonra Arap dünyasında İsrail'e karşı en caydırıcı aktörlerden biriyken, anlaşmayla bu konumdan uzaklaştı ve sonuçta İsrail'in Filistin'deki işgal politikalarının önü açıldı. Bunun ardından Ürdün, BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas'ın İsrail'le normalleşmesi, Arap Birliği ve İİT gibi örgütlerin Filistin meselesini etkin bir dayanışma zemini hâline getirmesini zorlaştırdı.

Camp David Anlaşması, Mısır açısından ulusal çıkarlar bağlamında bir kazanım olarak görülse de, Filistin mücadelesinin bölgesel destek anlamında erozyona uğramasının başlangıcı olması bakımından stratejik bir hata olarak değerlendirilebilir. İsrail için ise anlaşma, Filistinlilerin bölgesel düzeyde yalnızlaştırılması ve işgal politikalarının yoğunlaştırılması açısından stratejik bir kazanım oldu.

Prof. Dr. İsmail Numan Telci, Sakarya Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.