Doha Zirvesi'nin Çıktıları ve Bölgesel Güvenlik Arayışı
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'ya düzenlediği saldırı sonrası oluşan ulusal ve bölgesel tepki, Orta Doğu'da yeni bir güvenlik mimarisinin tartışmaya açıldığını gösteriyor. 9 Eylül 2025 tarihinde meydana gelen saldırı, yalnızca Filistin merkezli bir kriz olmanın ötesine geçerek bölgesel bir güvenlik sorununa dönüştü.
İsrail'in Doha saldırısı ve bölgesel yankıları
Doha'ya yönelik hava saldırısında Hamas müzakere heyetinden 5 kişi ile Katar iç güvenliğinden bir yetkili hayatını kaybetti. Katar yönetimi olayı devlet terörizmi olarak nitelendirdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise Netanyahu hükümetinin yalnızca Filistin için değil tüm bölge için tehdit oluşturduğunu vurguladı. Bu gelişme, daha önce normalleşme adımları atan bazı Körfez ülkelerinin bile Tel Aviv'i açıkça kınamasına yol açtı.
ABD'nin güvenlik şemsiyesi sorgulanıyor
Katar'daki el-Ubeyd üssüne rağmen Doha saldırısından korunamaması, Washington'ın bölgedeki güvenilirliğine dair soru işaretlerini yeniden gündeme taşıdı. ABD Başkanı Donald Trump'ın temkinli yaklaşımı ve İsrail'e yönelik sınırlı uyarılarla yetinilmesi, ayrıca Marco Rubio'nun bölgeye gönderilmesi, Körfez'de ABD'nin taahhütlerinin sorgulanmasına neden oldu. Bu durum, 2019'daki benzer güvensizlik örnekleriyle bağlantılı olarak ABD'nin geleneksel güven sağlayıcı rolünün zayıfladığı değerlendirmelerini güçlendiriyor.
Doha Zirvesi: İİT ve Arap Ligi'nin ortak tutumu
15 Eylül 2025'te Doha'da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi, İsrail saldırılarına karşı ortak tavrı resmileştirdi. Zirvede 57 İİT üyesi ile 22 Arap Ligi üyesi ortak bildiriyle İİT ve Arap Ligi çerçevesinde birlikte hareket etme kararlılığını ortaya koydu. İran'ın önerdiği ortak harekat merkezi fikri ve Mısır'ın yeniden gündeme taşıdığı ortak Arap savunma gücü önerisi, askeri işbirliğini yeniden tartışmaya açtı.
Ortak savunma fikri ve caydırıcılık arayışı
Kahire'nin önerisine göre müşterek bir ordu, kara, hava ve deniz unsurlarını kapsayacak ve ilk komuta yapısı Mısır'a verilebilecekti. Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır ve İran gibi orduları güçlü ülkelerin öncülüğünde şekillenebilecek bu yapı, NATO'nun 5. maddesine benzer bir dayanışma ilkesini bölgesel düzeyde hayata geçirme amacı taşıyor: birimize yapılan saldırının hepimize yapılmış sayılması prensibinin somut bir savunma mekanizmasına dönüşmesi hedefleniyor.
Türkiye-Katar dayanışması ve Ankara'nın rolü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doha Zirvesi'ne katılarak Türkiye'nin dayanışma mesajını iletti ve İsrail'in Gazze ile Doha'ya yönelik eylemlerini sert biçimde kınadı. Türkiye, BM sürecinde Filistin'in tam üyeliği, kalıcı ateşkes ve İsrail'e yönelik ekonomik baskı gibi diplomatik adımların atılmasını savundu. Erdoğan, İİT içinde somut mekanizmalar kurulabileceğini de belirtti.
Türkiye'nin savunma sanayindeki ilerlemeleri, yerli İHA ve füze sistemleri ile milli muharip uçak projeleri, Ankara'yı bölgesel güvenlik dinamiklerinde hem diplomatik hem de askeri aktör olarak öne çıkarıyor. Bölge ülkelerinin de savunma yatırımlarını artırma eğilimi, ortak caydırıcılık arayışlarını destekliyor.
Gelecek perspektifi: Yeni bir denge mi?
Doha Zirvesi'nden çıkan ortak bildiri ve Katar Emiri'nin cevap hakkımız saklıdır mesajı, askeri seçeneklerin masada olduğuna işaret ediyor. Türkiye'nin diplomatik ve askeri kapasitesi, Mısır'ın tecrübesi ve Körfez'in finansal gücü birleşirse, Orta Doğu'da yeni bir güvenlik düzeni inşa etme süreci hızlanabilir. İsrail'in saldırgan tutumu sürdükçe bölge ülkelerinin dayanışma refleksi de güçlenebilir; bu gelişme güç dengelerini kökten değiştirebilecek bir dönüm noktasını ima ediyor.
Dr. Mehmet Rakipoğlu, Mardin Artuklu Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.