Colossal Biosciences'in Ulukurt Projesi ve Geri Getirme Tartışması
Teksas merkezli genetik mühendislik şirketi Colossal Biosciences, Nisan ayında 12 bin 500 yıl önce nesli tükenen Ulukurt (Aenocyon dirus) türünü yeniden hayata döndürdüğünü ve bunun dünyada bir ilk olduğunu duyurdu. Şirket, birkaç ay sonra Yeni Zelanda'da yaklaşık 500 yıl önce yok olmuş moa kuş grubunun yeniden hayata döndürülmesi üzerinde çalıştığını bildirdi.
Bu gelişmeler bilim çevrelerinde ve kamuoyunda geniş tartışma yarattı. Bazı bilim insanları geri getirmenin ekolojik denge ve kültürel miras açısından olumlu sonuçlar doğurabileceğini savunurken, diğerleri bunun ekosistemlerde risk oluşturduğunu ve etik sorgulamalara yol açtığını belirtiyor.
Geri getirme yöntemi: Genetik mühendislik ve taşıyıcı anneler
KuzeyDoğa Derneği kurucusu ve biyolog Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, geri getirme çalışmalarında genetik mühendisliğinin kullanıldığını aktardı. Şekercioğlu'na göre süreçte türlerin DNA'sı toplanıyor, eksik kalan kısımlar en yakın yaşayan akraba türün genomu ile tamamlanıyor, gen düzenleme teknikleriyle genetik bilgi akraba türün hücrelerine aktarılıyor ve yapay üreme yöntemleriyle embriyolar geliştirilip taşıyıcı canlılara yerleştiriliyor.
Şekercioğlu, Nisan 2025'te Time dergisinin kapağında yer alan "Remus" adlı örneğin Colossal'ın gen düzenleme yöntemleriyle gri kurttan türettiği, görünüşü nesli tükenmiş ulukurda benzeyen özel bir köpek olduğunu belirtti ve ekledi: "Bu hayvanlar gerçek anlamda ulukurt değil, sadece onun bazı özelliklerini taşıyan yeni nesil kurt benzeri canlılar."
Ulukurt ve benzeri projelerde elde edilen bireylerin, nesli tükenmiş türlerin DNA'sının tam olarak korunamaması nedeniyle yüzde 100 aynı olmayacağı; bunun, ortaya çıkan canlıların birer hibrit olacağı anlamına geldiği vurgulandı. Bu canlıların doğal işlevlerini ne ölçüde yerine getirebileceği ise belirsizliğini koruyor.
Ekosistem entegrasyonu ve habitat hazırlığı
Şekercioğlu, geri getirilen bir türün ekosisteme yeniden dahil edilmesinin zorlu bir süreç olduğunu belirterek, öncelikli koşullar arasında genetik çeşitlilik, doğal davranışları sergileyebilecek şekilde yetiştirme ve uygun habitat hazırlanmasının bulunduğunu söyledi. Örnek olarak dodo kuşu için Mauritius'ta istilacı türlerin kontrol altına alınması ve yünlü mamut için Sibirya tundrasının ekolojik koşullarla desteklenmesi gösterildi.
Uzman, geri getirilen türün ekosistemdeki boşluğu doldurabilecek kapasitede olması gerektiğini; aksi takdirde yeni rekabetler, istilacı etkiler veya hastalıklara karşı hassasiyet gibi risklerin ortaya çıkabileceğini vurguladı. Ayrıca Colossal'ın asıl başarısının tek bir hayvan üretmek değil, bu hayvanların doğal ekosistemlere yeniden entegre edilmesi olduğunu kaydetti.
Şekercioğlu, bu tür projelerin kritik risklerini şöyle özetledi: "Bu türler yeni hastalıklar taşıyabilir, ekosistemde doğal düşmanları kalmamışsa hızla çoğalıp istilacı hale gelebilir. Bu hayvanların kendi kendine sürdürülebilir popülasyona dönüşmesi onlarca yıl sürebilir. Genetik sağlıklarının korunması için bilimsel takip yapılacak; dönüş ekonomik, kültürel ve politik sonuçlar da doğuracak."
Bilimsel eleştiriler ve kaynak kullanımı
Geri getirme projelerine yönelik eleştirilerin odaklandığı bir diğer konu, bu çalışmaların insanın doğaya müdahalesini normalleştirebileceği yönünde. Şekercioğlu, bazı bilim insanlarının, nesli tükenmiş türleri geri getirmek için milyarlarca dolar harcamanın, hâlâ hayatta olan ancak yok olma tehlikesi altındaki türlerin korunmasına ayrılmasının daha mantıklı olduğunu savunduğunu aktardı.
Eleştirmenler ayrıca kamuoyunda "bütün nesli tükenmiş türleri geri getirebiliriz" algısının oluşmasının koruma çalışmalarına olan ilgiyi azaltabileceğine dikkat çekiyor. Şekercioğlu, geri getirmeye odaklanmanın dikkat ve kaynakları hâlihazırda tehlike altındaki türlerden kaydırabileceğini, büyük bütçeler ve ileri genetik teknolojilerin mevcut koruma önlemlerinin geri planda kalmasına yol açabileceğini belirtti.
Koruma öncelikleri ve öneriler
Uzman, nesli tehlike altındaki türlerin korunması için öncelikle ormanların, sulak alanların ve çayır ekosistemlerinin tahribatının önlenmesi gerektiğini vurguladı. Ayrıca genetik çeşitliliği artırmak için biyobankalar ve kontrollü üreme programları, istilacı türlerin kontrolü, av baskısının azaltılması ve insan-yaban hayatı çatışmalarının yönetilmesi gibi somut koruma önlemleri tavsiye edildi.
Sonuç olarak, geri getirme teknolojileri bilimsel heyecan yaratırken, bu projelerin ekosistem etkileri, etik boyutları ve kaynak dağılımı konularında kapsamlı değerlendirmeler yapılmasının zorunlu olduğu vurgulanıyor.