Küresel rekabetin yeni alanı: kültür ve teknoloji
ABD ile Çin arasındaki teknoloji rekabeti, küresel diplomasi dengelerini yeniden şekillendirirken, Türkiye savunma sanayii başta olmak üzere teknoloji üretiminde elde ettiği başarılarla küresel güç denkleminde yerini güçlendiriyor.
Küresel diplomasi veri merkezlerine ve yapay zekâ laboratuvarlarına taşındı
Küresel diplomasi artık klasik müzakere masalarından veri merkezlerine, yapay zekâ laboratuvarlarına ve çip üretim hatlarına taşındı. ABD ve Çin’in küresel üstünlük yarışında kuantum teknolojisi, otonom sistemler, yapay zekâ ekosistemleri ve veri akışının kontrolü ön plana çıkıyor. Bu yeni denklemde teknoloji yalnızca üretim veya güvenlik unsuru değil, aynı zamanda kültürel nüfuzun ve ideolojik yönlendirmenin de temel aracı haline geliyor.
Uzman yorumu: Teknoloji artık diplomatik bir güç
Ecehan Ersöz, küresel sistemde yaşanan dönüşümü şu sözlerle özetliyor: "Teknoloji artık yalnızca teknik bir alan değil, kültürel ve diplomatik bir güç aracıdır. Teknolojiyi kim geliştiriyorsa, sadece standartları değil; değer setlerini de ihraç ediyor. Bu nedenle kültürel hafızayı korumak, teknoloji çağında en güçlü savunma hattıdır" dedi.
Türkiye'nin konumu: İthal eden değil, ihraç eden ülke
Türkiye, bu güç denkleminde yalnızca teknoloji ithal eden değil, teknoloji üreten ve ihraç eden bir ülke konumuna yükseliyor. Savunma sanayiinde geliştirilen yerli platformlar, sensör sistemleri ve komuta-kontrol yazılımları, ülkenin teknoloji alanında elde ettiği somut stratejik kazanımları gösteriyor. Ersöz, teknolojik millileşmenin sadece donanım veya yazılım üretmekle sınırlı olmadığını vurguluyor.
"Teknolojiyi kim geliştiriyorsa, sadece standartları değil; değer setlerini de ihraç ediyor. Bu nedenle kültürel hafızayı korumak, teknoloji çağında en güçlü savunma hattıdır. Bugün kimin veri üretme, işleme ve dönüştürme kapasitesi daha yüksekse; o ülke küresel sistemde daha güçlü bir ses çıkarabiliyor. Bu sebeple yapay zeka veri merkezleri giderek artıyor ve birçok küresel markanın sürekli yeni veri merkezleri açtığı haberlerini duymaya devam ediyoruz. Virginia eyaletinde bu sene yapılan veri merkezi başvuru sayısı bir önceki seneye göre yüzde 16 artmış durumda. Bu yüzden veri merkezleri yalnızca teknik altyapılar değil, modern diplomasinin yeni karargahları haline geldi" dedi.
Tekno-feodalizm: Yeni hakimiyet biçimi
Son dönemde sıkça gündeme gelen "tekno-feodalizm" kavramına dikkat çeken Ersöz, modern teknolojiyle feodal hiyerarşilerin birleştiği bu yapının dijital platform devlerinin veri ve davranışlar üzerindeki kontrolünü artırdığını belirtiyor. "Otomasyon sadece üretim hattında değil; artık insan davranışlarının biçimlendirilmesinde de işliyor. Bu da kültürlerin, değer sistemlerinin ve toplumsal koordinasyonun teknoloji aracılığıyla yeniden kurgulandığı anlamına geliyor. Küresel sistemde çok büyük platform şirketlerinin veri üzerinde kurduğu otorite, yeni tip hakimiyet biçimini tetikliyor. Teknolojinin toplum psikolojisine, aidiyet duygusuna, güven inşasına, kültürel altyapıya ve güç ilişkilerine nasıl dokunduğuna dair farkındalığımızı artırmamız gerekiyor."
Değerlerin millileşmesi ve gelecek inşası
Ersöz, teknolojik millileşmenin "değerlerin millileşmesi" ile de anlam kazandığını vurgulayarak, "Teknolojiyi 'yerli anlam sistemleriyle' entegre edebilmek, dijital dünyada kendi hikayemizi yazmamızın ön şartıdır. Kültürünü koruyan toplum, teknoloji çağında sadece tüketen değil; kendi hikâyesini de yazan toplum olur. Bugün teknoloji, endüstri politikalarının değil, diplomasinin zemini ve ekonominin sinir sistemi olarak tanımlanıyor. Gelecek kimseye hazır olarak sunulmayacak. Gelecek, onu inşa edenlere ait olacak. ABD-Çin rekabetinin sertleştiği, teknoloji devlerinin güç kazandığı bu dönemde, Türkiye’nin hem üretme hem de üretirken değer koyma iradesi, küresel güç denkleminde belirleyici bir rol üstleniyor" dedi.
AKADEMİSYEN VE TEKNOLOJİ UZMANI ECEHAN ERSÖZ